Sevgili torunlarım Derin ve Kuzey, Size mektup yazmayalı bayağı bir zaman oldu, bu arada Türkiye karıştı, siz gençlik zamanınıza geldiğinizde bu günlerin yazılarını okursunuz ancak şu kadarını anlatayım; Bugünkü başbakan gerek kılığı kıyafeti, gerek tavırları ve üslubuyla ülkemizin çağdaş, demokratik, laik görüntüsüne hiç uymuyordu, buna rağmen...

Çocuklar, Sizin yaşlarınızda kafamı yukarı kaldırır büyükleri dev dağlar gibi görürdüm. Bir gün onlardan biri olacağım hiç aklıma gelmezdi. Hatırlıyorum,4-5 yaşlarımdayken onların saatlerce oturabildiğine çok şaşardım, ben yerimde duramaz ya koşar ya bisiklete binerdim. Hiç bir şey yapamıyorsam zıplardım,atlardım, bir yerlere tırmanırdım, öyle oturamazdım yani.. Sonra...

Yuvanın adı Mutlu Arı, tıpkı senin gibi Derin’im, sen de mutlu bir arısın, gülümseyen ve hiç yerinde durmayan, görev bilinci gelişmiş, aferine bayılan… Ama bu resimdeki gibi artık büyümenin farkına varıyorsun zannedersem ve elinin üstündeki yıldızı her gün alabilmek için yuvada neler yapman gerektiğini mi düşünüyorsun? Boşver...

Canımın içi Derin, Sana bazı şeyleri kim öğretmiş olabilir ki? Esnerken ağzını kapatmayı.. Odadan çıkarken elektiriği kapatmayı… oyuncaklarınla oynaman bittikten sonra onları toplamayı… iki yaşında bir çocuğa bunlar mümkün değil öğretilemez! Ancak ve ancak görerek öğrendiğinizi düşünürsek bu durumu anlayabiliriz :) Demek ki bir çocuğa sadece örnek...

Sevgili Kuzey, Bugün elimi öpmeye bana geldin. Bilsen ne hoş geldin:)) Ben de tuttum senin elini öptüm. Artık yedi haftalık oldun, geçenlerde kırkın çıktı, öyle derler, kırkı çıktı. Bebeklerin doğumundan kırk gün sonra artık uyku ve yemek düzenlerinin oturduğuna inanılır ve dışarıya çıkarılacak hale geldiği için adetlerimiz...