Eksik Olan Ne? [Youtube]

Yasemin: Nurhayat’cığım hoş geldin.

Nurhayat: Hoş bulduk.

Yasemin: Ben herkese sen diyorum. Sen bana ne istersen diyebilirsin. Ben üniversitede de onu diyordum, geç gittim biliyor musunuz bilmiyorum, web sitemde hayatım yazıyor. Geçen sene mezun oldum. Sınıfta diyorlardı k, ilk gördüler siz kimsiniz dediler bana. İşte ben de öğrenciyim dedim. Ne diyelim dediler biz size dediler. Ne derseniz deyin dedim. İsterseniz anneanne deyin, isterseniz babaanne deyin dedim. Yani sen de bana ne istersen söyle

Nurhayat: Yani kendinizle böyle barışık olmanız çok güzel her şeyden önce. Yasemin Hanım demek geliyor içimden. Yasemin demek, çok yaş farkı olduğunu düşünmüyorum. Yaşları da düşünmüyorum açıkçası.

Yasemin: Var var

Nurhayat: Ama hanım demek sanki böyle bir saygı ifadesi.

Yasemin: Ok. Bizi Youtube’dan buldun, sağ ol geldin.

Nurhayat: Siz de sağ olun. Ben böyle araştırmayı seven bir insanım. Aslında İletişim Fakültesi mezunuyum. Gazetecilik ve Halkla İlişkiler ama annemin mesleği öğretmenlikti. Burada anneciğimi de sevgiyle anmak istiyorum. Yaklaşık bir altı ay kadar önce annemizi kaybettik.

Yasemin: Başınız sağ olsun. Yolu açık olsun.

Nurhayat: Sağ olun. Amin. O güzel insanın ışığıyla dünyaya gelmiş diğer ışık parçaları olduğumuzu düşünüyorum ben de. Ben araştırmayı çok seviyorum, yazmayı .ok seviyorum. Hani çocuk gibi bir ruhum var. Devamlı öğrenmeye aç. Yani devamlı bir içsel yolculuktayım ve hani o yolculuk bence hep devam edecek. Ölene kadar son nefeste, belki son nefesten sonra öteki alemde de devam eder, onları bilmiyoruz tabii ama ben bu dünyada hepimizin bir amacı olduğunu, bizim içsel bir ruhumuzun bizi bir amaçlara seyrettirdiğini düşünüyorum, yolculuk yaptırdığını. Bu süreçte de sizinle çok enteresan okurken araştırırken tevafuk olduk, denk geldim. Rastlantısal olarak bir arkadaşın beğenisinden yola çıkarak okudum araştırdım. Üç beş gün öncesine kadar haberim yoktu kitabınızdan, hani böyle bir söyleşi, aslında buraya çıkıp konuşacağımı da tahmin etmedim ben, sadece dinlemek hani fikir almak, kitap hakkında yararlanabileceğim notlar neler olabilir onun için geldim. Bu sabah izledim birkaç videonuzu daha, orada çok güzel anlatmışsınız aslında hepimiz tam bir bütünüz diyorsunuz fakat nedir bizim hep bir yarım kalmış bir şeyleri arama ihtiyacımız, ya da birilerine dokunup da onların da iyi olmasını sağlama gayretimiz? Nedir bu içimizde devamlı bitmeyen tükenmeyen bir yarış gibi değil de bir istek bir arzu, tutku…

Yasemin: Bir eksiklik var gibi hissi değil mi?

Nurhayat: Evet, nedir bu?

Yasemin: O doğuştan geliyor. İşte şimdi biz şöyle, biz o kadar başka bir videoda onu anlattım, biz aslında tamamlanmış halde doğmuyoruz, tamamlanmış halde doğsak onu anne taşıyamıyor. Ne bileyim diyelim 2 yaşında hem konuşur, hem her şeyi bilir bilinçlenmiş halde doğsak , 2 yaşına kadar anne karnında kalamıyoruz, beden ona müsait değil, onun için böyle çok eksik gedik bir şekilde doğuyoruz. Üstelik doğduğumuzda duygularımız tabi ki var ve böyle bir bilinmezliğe doğru yani bütün alıştığımız, düşünsene, içerdeki bütün sistem, beslenme, nefes alma, oksijeni kanda alıyor, stoğu göbek kordonundan alıyoruz, başka bir atmosfer, başka bir kalp sesi duyuyoruz sürekli, yani başka bir hayattan doğunca başka bir hayata geçiyoruz, bütün şartlar değişiyor ve o bilinmezlik ve o korkular… bir korku oluşuyor. Hatta zor doğumlarda geri kaçıp, ıkınmalar başladıktan sonra geri kaçanlardanım mesela ben.

Nurhayat: Ben de öyleyim. Geç doğanlardan… anne karnında biraz daha dursam gidiyormuşum.

Yasemin: Evet. İlk ağlamalar, ilk nefes alınca otomatikman ağlama nerden geldim ağlaması gibi bir şey şakayla karışık şu anda. Sanki orda acı çekiyormuşuz gibi , acı çekmiyor diyor doktorlar ilk 24 saate bebekler ama o bilinmezliğin verdiği acı var ve bir eksiklik var ve bir de bize kimse bakmazsa ne olacağız’ın paniği var çünkü ondan sonra aslında nöronlar bağlantıya çok sonra bağlıyor. İlk 2 ay yani tanımlamaya, algılamaya, bütün organlar tastamam çalışırken beyin zavallım, ses geliyor sesi tanımlıyor, kendine şifreliyor, bu bunun sesi, bu bunun görüntüsü yavaş yavaş oluşuyor. O oluşum esnasında, o duygularımız, eksiklik, ya meme geç kalırsa, ya şu olursa y bu olursa veya bir ıslaklık altında hissettiğinde rahatsızlık veya temizlenmezse o eksiklik bizde yer ediyor ve ömür boyu eksiğimi tamamlamaya çalışıyormuşum. Ben kendimde onu buldum. Yani halbuki gözümü kapatıp bebek hale dönüp, dönebiliriz, çünkü her şey kayıtlı, yani artık beynimizin neresine kayıtlı olduğunu henüz bilmiyor bilim ama bir yerlerimizde kayıtlı. Dönebiliyoruz oraya, onun duygusuna bile girebiliyoruz, girip her şey tamam, ben tamamım, çünkü bu yaşa bilen tarafımız var ya, onu bebek halimize hatırlatacağız. Bak tee kaç yaşına geldin, senin her şeyin var, hiç açıkta kalmadın, hiç sokakta kalmadın, kendimizi ikna edeceğiz içerde.

Nurhayat: Yürek işi bu biraz. Dediğiniz videonuzda onu da anlatmıştınız çok güzel, çok düşünerek varabileceğimiz bir şey değil, yürekle hissedebileceğimiz, teslim olabileceğimiz bir nokta.

Yasemin: Aynen ama duygusuna geçirmek lazım. Kendime sadece olumlama, mesela olumlamaya ben karşıyım. Orada bebek halimi gördüm olumlamayla ben tamamım ben tamamım olmuyor. Duygusuna geçmem lazım. Ben tamamımı taa o bebeklikten hissediyormuş gibi yapmak gerekiyor.

Nurhayat: Anlıyorum demek ki bizim içimizdeki tamamlanma arzusu oradan geliyor. Aşk da… Aslında aşk bir yerde ilahi bir duygu. Anne, Allah işte bütün yaratılanlara duyduğumuz bir sevginin kaynağı gibi bir şey aslında. Hani aşk arayışımız da karşı cinse duyduğumuz ilgi, sevgi, onlardan beklentilerimiz daha farklı bir boyut zannediyoruz o da onun bir parçası oluyor.

Yasemin: Evet. Tamamlanmak istemememiz gerekiyor. Yani birisi bizi tamamlayamaz ki ben kendi tamam hissetmezsem kim ne yapsın, nasıl tamamlasın, söz konusu değil. Ben hissedersem ise kendini tamam hisseden biri ile karşılaşıyorum. Çünkü benzer enerji benzer enerji, biz görmüyoruz ama kesinlikle var. Nasıl yerçekimini de görmüyoruz ama bir şeyi elimizden bıraktığımız zaman küt diye düşüyor aynı onun gibi benzer enerji aynı frek, aynı titreş, titreşiyoruz biz hepimiz çünkü o kuantumda çıktı ortaya ki hepimiz birer titreşimiz ama hangi seviyede titreşiyorsam ben tam bir bütünüm seviyesindeysem, ben tam ve bütünüm diyen birisi geliyor ve yan yana durmaktan çok mutlu oluyorsun işte aşk o. Yoksa onun dışında olanlar beni tamamlasın. Izdırap yani.

Nurhayat: Veya ben onu tamamlayayım.

Yasemin: Veya ben onu kurtarayım gibi.

Nurhayat: Kurtaracak bir şey yok halbuki.

Yasemin: Hiç yok.

Nurhayat: Değiştirebileceğin belki de.

Yasemin: Saygısızlık bence kurtarayım demek çünkü onun Allah’ı yok mu? Onun aklı yok mu? Öyle demek.

Nurhayat: Bu doğru, katılıyorum hani şöyle düşünüyor belki insan. Sevdiğiniz bir evladınız olabilir, sevdiğiniz bir insan olabilir, akrabanız olur, arkadaşınız olur, dostunuz olur, sevgiliniz olur. Bir de şöyle bir şey var. O insanın göz göre göre, yanlış bir alışkanlığı varsa göz mü yumacağız, gerekli hatırlamaları yapıp geri mi duracağız?

Yasemin: Bir kere gerekli hatırlatmaları yapmak hiç bir işe yaramıyor. Demek ki yapmayacağız ama ben neden bu insanla birlikteyim, demek ki benim de yanlış bir alışkanlığım var diye kendimize bakacağız. Çünkü benzer enerji, benzer enerjiyle karşılaşıyor, buluşuyor dedik ya, o bir ilahi adalet ve yani o, o şekilde buluşuyor. Ha bende hiçbir şey yok diyorsan mutlaka var. Yani yok diyorsak, o bizim kendimizi savunma mekanizmamız, görmemezlikten geldiğimiz kör noktamız. İşte gözümüzü kapatıp, neyim var benim dediğin anda, yanlış bir alışkanlığın çıkacak ortaya. Ya bir lüzumsuz bir bağımlılığın, bir kişiye de olabilir. O karşındaki kişi de bir mesela atıyorum, uyuşturucuya bağımlılığı var senin de diyelim annene bağımlılığın var anneni kaybetmiş bile olsan için yanıyor mesela, bırakmadın, gitmedin, yolcu etmedin, bağımlılık bu, dolayısıyla burayı temizleyeceksin. Orası kendi kendini temizleyecek. Sen senin kadarı olacak.

Nurhayat: Yani ben temizlendikçe o da mı temizlenecek?

Yasemin: Kesin. Çünkü enerji bütünde çalışıyor. Sen temizlendikçe, o uyumlanacak senin enerjine. Hiç uyumlanamıyorsa, çok alakasızsa da hayatından çekilecek, Amerika’ya taşınacak mesele. Onu kaybedeceğim diye de korkmamak gerekir.

Nurhayat: Evet işte o. Bir de o var asıl en önemlisi, insan hani o öz değerle ilgili bir korkusu, hani hepimiz değerliyiz ama nedense yetiştirilmede, işte bilerek bilmeyerek yapılan yanlışlıklar, ebeveynlerin özellikler, anne ve babanın yaklaşımları çocukların kendilerine olan değer yağılarını veya değer bilirliklerini etkileyebiliyor. O zaman ne oluyor? Kendin değerini bilmeyen insan karşısındaki insana sevgisini sunarken, bazen çiçeğe fazla su verirsiniz ya çürür, karşısındaki insan da hem o sevgiyi istiyor ama çok fazla sevgi de onu bunaltıyor çünkü aynı frekansta belki o onu veremiyor. Verse bile onun verdiği boyut farklı. O zaman o sevgiden de kendi soğuyabiliyor. Sevgi dediğimiz şey bazen de insanın kendi tutkuları veya alt değer bilmezliğinden bir savunma mekanizması gibi oluyor.

Yasemin: Olabilir. Bir de verdiğimiz ne? Yatırım mı yapıyoruz acaba? Sevgi verilen bir şey mi? Yoksa sevgi acaba olduğu haliyle kabul etmek mi?

Nurhayat: Olduğu gibi kabul etmek mi. Kaybetme korkusu belki devreye giriyor.

Yasemin: Tabii tabii.

Nurhayat: Ya kaybedersem? Belli edemezsem sevgimi.

Yasemin: Dolayısıyla kaybetme korkusuyla bir şeyler veriyorum zannediyorsun ama alttan korku çıkıyor onu ekiyoruz onu biçiyoruz, kaybediyoruz. Yani aslında mekanizmayı anladığı zaman herkes, kendi davranışlarını çok rahat gözden geçirebilir. Ne ile ben hareket ediyorum? Aaa kaybetme korkusuyla dediğin gibi. E bunu ekiyorum, bunu biçeceğim. Dur o zaman b unu ekmeyeyim. Nasıl ekmem? Demek ki bu bana aitse benim yanımda olur zaten. Değilse demek ki bana ait değildir zaten. Neydi o? Dönerse senindir, dönmezse pide söyleriz.

Nurhayat: Bir de yani hani, şekil vermemek, şartlamamak lazım. Bazen karşımızdaki insanın korkularını da uyandırabiliyoruz. Karımızdaki insanın kendisiyle yüzleşmesine vesile olduğunuzda sizi tırmalayabiliyor

Yasemin: Tabii tabii.

Nurhayat: Veya siz onu tırmalayabiliyorsunuz. O zaman hem iyilik yapıyorsunuz belki ama farkındalık bana ait olmamalı orada, karşı tarafa ait olmalı. Benim farkındalığım da kendime ait olmalı.

Yasemin: Senin kadar. Aynen.

Nurhayat: Benim noktamda.

Yasemin: Herkes hani cürmü kadar yer yakarmış şeklinde. Herkesin enerjisi, kendi farkındalığı kendine. Bir başkasına ne söyleyeceğimiz bir şey var, ne düzelteceğimiz ne uyaracağımız… bir terslik arıza görüyorsak hemen kendimize bakacağız. Bu bana ne gösteriyor, ben neremde var.

Nurhayat: Ayna.

Yasemin: Ayna direkt.

Nurhayat: Demek ki biz kendimiz olursak mutluyuz, kendimiz olmak yolunda adım atmalıyız her zaman.

Yasemin: Kesinlikle. Teşekkür ediyorum.

Nurhayat: Ben teşekkür ediyorum. Sağ olun, çok mutlu oldum.

Yasemin: İyi ki geldin.

Henüz yorum yok

Yorum Yazın