18 Haz İyi Oldum: Hasta Olmak Zorunda Değiliz [Youtube]
Yasemin: Engin hoş geldin.
Engin: Hoş bulduk, merhabalar.
Yasemin: Merhabalar
Engin: Şimdi…
Yasemin: Alayım sorunu, açtım ellerimi otomatik niyeyse…
Engin: Şimdi şöyle, rastgele bir şey okumak yerine, benim çok can alıcı olduğunu düşündüğüm bir bölüm var kitabında. 105 ile 110. sayfalar arasında bir bölüm var. Oradaki akış çok güzel ve çok önemli konulara denk geliyor. Öncelikle bir paragraf okuyacağım ve sonra arkasında biraz soru gibi soracağım. Şöyle; ‘Gelelim tıp konusuna. O da henüz o kadar yeni ki, tıpkı emekleme aşamasındaki bir bebek gibi. Modern tıp tarihi alt tarafı 300 yıllık bir birikim. Antik Çağ Yunan’da tıp tanrısı Asklepios’un elindeki sopaya yılan sarılmıştır, bu yılan bence zihnimizi sembolize etmektedir. Hastalıkların bütün sebebi de zihinseldir ve her hastalık kendi yaratımımızdır. Doktorlar da için için bunu biliyorlar. Hepimizin için doğruları biliyor zaten. Ancak aldıkları eğitimle ve edindikleri donanımla işe yaramaya çalışıyorlar. İşe yarayamadıklarında ya ilacı değiştiriyorlar ya bünye diyorlar ya da ölüp giden bir inanın arkasından biz elimizden geleni yaptık diyorlar.’ Öyle başlayan bir bölüm bu. Burada en can alıcı kısımda bir cümle var. Bu da şöyle; ‘Zihnimiz şifalandıkça yansıması bedenimizde görülüyor.’ Bu böyle bir bölüm. Burada devam ettiğinde özellikle demans hastalığından, alzheimerdan başlıyorsun sonra kanserle ilgili bir açıklama kısmın var ve daha sonrasında fobilerle alakalı devam ederek gidiyorsun. Aslında hepsi başlı başına çok ciddi konular. Özellikle Alzheimer, kanser ve bu fobiler, takıntılar, buradan birazcık anlatmanı isteyeceğim. Nitekim Alzheimer çok önemli, günümüzde çok daha kıymetli noktada. Herkesin merak ettiği bir konu.
Yasemin: Teşekkürler. Çok çok güzel, çok önemli. Yani biz youtube çekimlerinde biraz laylaylom gibi gidiyoruz, gülerek söyleyerek soru-cevap gidiyoruz ama bence bu çekimi yapalım, bir daha da bir şey yapmayalım, o kadar önemli. Şöyle ki; şimdi orada şey demişim ya, doktorlar ilacı değiştiriyor, işe yaramıyor, bünye ne yapalım diyor. Halbuki o bünye dedikleri şey, insanlara ait zihin kalıpları. Yani herkes kendinin yarattığı bir anı, bir bir şeyde, bir travmada öyle bir değişik, olumsuz eyler oluşur ki düşünce kalıplarında, o hastalığa sebep oluyor zaten ve o dönüşmeden ilaç da fayda etmiyor, ameliyat da fayda etmiyor, hiçbir şey de fayda etmiyor ve hatta ölüyor insanlar ve doktorlarımız da maalesef elimizden geleni yaptık, elinden geleni yapınca onun ölmemesi lazım halbuki. Hatta böyle birisi mesela kanser oluyor arkadan bir zaman çıkıyor, işte şöyle kemoterapi gördüm, böyle tedavi oldum, sonra ölüyor. E o olmadı, ne oldu? O tedavi olmadı demek ki. Veya ölüyor, çarşaf çarşaf doktorlara teşekkür ilanı veriyor, yani çok iyi baktılar. E ölmüş. Bence burada bir tuhaflık var. Bizim doğal halimiz sağlıklı olmak. Biz bunu bir türlü anlayamıyoruz. Bizim doğal halimiz. Hastalık bize bir şey işaret ediyor. Yani bize diyor ki, bak burana bak. Buraya, sen şu zamanda kendini düzeltmedin, düşünceni, sistemini düzeltmedin, davranışlarını değiştirmedin ve ya buraya takıldın, burada kaldın, geçmişte kaldın, onun için bunu sana… Mesela geçenlerde bir arkadaşımın elleri kıpkırmızı böyle kurdeşen gibi değişik bir cilt hastalığı olmuş hatta yazın olmuş. Daha dün konuştuk. O sırada yurtdışındaymış, bir sürü doktora gitmiş, bir sürü ilaç kullanmış, hiçbir şey fayda etmemiş. Basitçe dedim ki, o kadar basit ki aslında bize anlattıkları bedenimizin. O sırada ne oldu dedim, bu hastalık başladığında ne oldu. İşte kızım geliyordu yurt dışından, dönecektim hep beraber, torunlar bilmem ne ben onlara bakacaktım, işte bütün iş bana kalıyordu, yemek yapacaktım, yazlıkta, çok zorlanacaktım… eee ellerin demi ki yapma. Ellerin zaten onu demiş. Yapma demiş. Sen yapmasaydın ellerin hemen geçecekti zaten. Yani doktor da demiş ki stresten. E gözünü kapat, stresin kaynağını bul. Eyvah kızım gelecek, her şeyi benim yapmam lazım. Stresin kaynağı bu düşünce, her şeyi benim yapmam mı lazım? Hayır. Kadın tutarım yapmam. Kızıma derim ki böyle bunları akıl edememiş. Eller haşat olmuş mesela.
Engin: Evet
Yasemin: Mesela. Kanser mesela. Biz seninle hatta bir tane video çekimi yapmıştık.
Engin: Kansere dokunmuştuk.
Yasemin: Hatta orada PNI diye yen bir dal çıkıyor işte psikonöroimmünoloji, işte ne yaşadınız diye soruyor, ne güzel, çok şükür falan. Şimdi bu durum böyle, yani bedenimiz normalde sağlıklı. Ölene kadar tabii ki bir şekilde de öleceğiz herhalde… Çok sağlıklı olursak nasıl öleceğiz diye soruyorlar bazen. Uykumuzda ölürüz gideriz ne olacak. Zaten ölümü de ayrı bir videoda konuşalım. Oda enteresan bir deneyim. Çok çok enteresan olduğuna inanıyorum. Şimdi gelelim sağlığa. Şimdi sağlıkta durum böyleyken, beden her şeyi ifade ederken. Buraya bak buraya bak diye bize çağrıda bulunurken. Kanserde de mesela yine bölgesel olarak, mide kanseriyse mesela neyi hazmedemedi. Bir olay oldu ve onu hazmedemedi belli ki. Bir laflar oldu hazmedemedi midede hücre kendini deforme etmeye başlıyor. Bana bak bana bak diyor.
Engin: Burada izninizle bölüyorum, çok güzel… doğru soruyu nasıl sorarız gibi bir şey beliriyor?
Yasemin: Evet ama çok kolay. O sırada ne oldu ya bakacak. Hastalık başladığında o hafta, o günlerde ne oldu? Şöyle bakacaksınız. Gözünüzü kapatacaksınız, derin nefes alıp verip, bu bağladığında ne oldu? Bazen de hatırlamıyoruz ne olduğunu. Akılla düşünerek bulamıyoruz. Ne oldu? Tak diye gözünüzün önüne geliyor zaten. Geliyor, haaa şu oldu. O zaman onu yazarak. Ben burada neye en çok endişelendim? Şurası neden vık vık yaptı? Korkularım neydi? Endişelerim neydi? Düşüncelerim neydi? Onların hepsini inceleyeceksiniz, dönüştüreceksiniz. Çünkü onlar gerçek değil. Doğru değil, sadece bizi ele geçiren, negatifin, egomuzun bir oyunu diyelim. O oyuna düşmüşsünüz bir kere. O oyundan gene kendiniz çıkacaksınız. Dönüştürüp bu böyle mi, o öyle mi? O zaman şöyle yapıyorum diye kararlar alıp, kendimizi iyileştirmek, hiç ilaçsız hiçbir şeysiz mümkün. Mümkün.
Engin: Bünye kısmı burası.
Yasemin: Bünye kısmı burası. Şimdi demansa gelelim.
Engin: Hah buradan oraya bağlayalım. Demansta neler oluyor? Aslında bu da kıymetli ki nereye bakmamız gerektiğiyle ilgilenebiliriz.
Yasemin: Şimdi demans hastalarında kanser olmuyor. Ur çıkmıyor, o bu olmuyor. İyice sağlamlaşıyor beden. Çünkü unuttuğu için acıları, geçmiş travmaları bedenin ona hatırlatmasına gerek kalmıyor. O da nasıl oluyor? Demans nasıl oluyor? Şimdi biz çok hassas varlıklarız. İnsan beyni çünkü çok muazzam, daha hiçbir şey keşfedilmedi beyinle ilgili. Şimdiye kadar bilinenler… daha bir ay önce mesela, glia diye bir nöronların aralarındaki transmitterlerın işte yüz bin taneyken yüz milyon olduğunu mu ne buldular. Sayıyı şu an tam hatırlamıyorum ama çok az biliyorlardı bilim adamlarımız sağ olsunlar. Geçen ay, aaa çok fazlaymış, bilmem kaç katıymış… daha oralardalar. Onun için onlar çalışadursun, çok güzel şeyler yapıyor, yolumuzu açıyor, aydınlatıyorlar ama biz biraz ilerdeyiz. Biz kimiz? Biz içimize baka baka soran herkes. Bizler ilerdeyiz. Şimdi bu kadar kırılganken, bu kadar kırılgan derken yani hassas derken kırılganız. Her şeyi alıyoruz, tüm verileri. O kaşını kaldırdı, o bana yan baktı, bilmem ne her şeyi kaydediyoruz. Kaydetmemizin faydası var çünkü hayatımızı bu şekilde yani gittiğimiz bir yolu bir daha buluyoruz mesela. Onun için de lazım ama o kayıtların kötü olanları, bizi kıran, acıtan taraflarını da kaydediyoruz ve fakat onları da hatırlamak istemediğimiz için içeriye bilmeden unut emri veriyoruz. Demans öyle oluşuyor çünkü beyin bölgesel unutmayı bilmiyor, olayı unutmayı bilmiyor, bütünde unutmaya başlıyor. Tamam mı? Şimdi beyin bütünde unutmaya başlayınca… demans zaten hepsinin genel adı. Yani içinde Alzheimer… çünkü bu unutma, bunama dediğimiz şey demans, bu unutma hikayesi zaten her insana göre biraz farklılıklar da gösteriyor. Parmak izi. Hani herkesin değişik semptomları olabiliyor ama sonuçta, tamamen unuttuğunda o insan, hatta tekrar beyaz çıkan saçları siyah çıkıyor, yani baya bir gençleşiyor. Çünkü yaşlanmak da doğal değil. Doğal halimiz hasta olmak değil ya, yaşlı olmak da değil.
Engin: Yani beyazın neden beyaz? Çile işte dert çekiyorum, beyaz falan. Onu da unutuyor…
Unutuyor. Artık bünye kendini yeniliyor, hücreler pırıl pırıl. Zaten hücreler her dakika kendini yeniliyor. Yani 7 senede bir. Hiçbir tana 7 sene önceki hücremiz kalmıyor. Mesela kornea 7 günde yeniliyormuş kendini. Aynı şey gibi diyorum ben. Okyanusun kendini yenilemesi gibi. Sürekli temizliyor, düşünebiliyor musun? Ne muazzam bir sistemin içerisinde beden yani. Oraya girmeyelim. Çıkıyorum, demansa gene geliyorum.
Yasemin: Şimdi demansta bir de şöyle bir şey , yani demans hastalarında şunu da görüyoruz, hem unut emri veriyor, hem de çok takıntıları var. Yani depresyona da giriyor ama onun öncesinde evini değiştirmek istemiyor, illa böyle yapayım, illa bu yoldan gideyim, illa bunu yiyeyim… böyle bir şey yok. Tabiatta her şey değişiyor ya, yaprak bir daha aynı yaprak çıkmıyor değil mi? Mevsimle vs bir değişim var. O değişime ayak uyduramayan insanlarda da ben onu gözlemliyorum. Demans başlıyor. Yani hem unut emri veriyor, bir şeyleri gözünün önüne getirip temizlemiyor, bir tanesi bu. Bir tanesi takıntıları. Bir tanesi de bu zaten temizlemediği için depresyona giriyor, depresyona giriyorlar çünkü ilk başlarında. Sonra demans olduğu hızla belli oluyor.
Engin: Aniden olduğu hikayeleri çoktur zaten. Mesela çok kısa bir zaman diliminde bir anda oldu.
Yasemin: Mesela şimdi internete girip baktığında şey yazıyor, bu beyin kendini buduyormuş, nöronlar. Buduyormuş. Sistem öyleymiş. Fakat bu yanlarda diyor, internette, çöp birikiyor diyor. Ben çünkü merak edip her şeye bakıyorum, okuyorum. Kitaplar okuyorum. Budandıklarını dönüştüremiyormuş. Çöp birikiyor. Onu görünce dedim ki yani işte tamam, olumsuz zihinler çöp zaten. Onlar birikiyor. Anlatabiliyor muyum? Yani olumsuzlukları dönüştürdükçe ne kanser oluyoruz ne de demans hastası oluyoruz. Mesela benim en korktuğum şey demans yani alzheimer olmaktı hayatta. Yani en korktuğum şey. Mesela şöyleydi çünkü, ayakkabılarımı buzdolabına koymaya çalışırken yakaladım bir gün kendimi. Gerçekten. Aaa ne yapıyorum dedim sonra. Yani o haldeydim. Zihin dolu, ne aman gözümü kapasam bin tane düşünce üşüşüyordu şimdi hiç öyle bir şey üşümüyor. Sakin. Kafamın içi sakin çünkü niye? Bütün yaşadığım olumsuz, çok da travmatik neler neler yaşadım… herkes gibi ben de çok şeyler yaşadım ve hepsini dönüştürdükçe, biraz tabii dönüştürürken acı çektim, yani ağladım, işte böyle de oldu, ben meğer kurban rolündeymişim, meğer kendimi daha tanırken bir miktar acı çektim ama şimdi biliyorum ki hakikaten hiçbir zaman Alzheimer ben olmayacağım. Bunu biliyorum. Ne kadar güzel bir şey değil mi bunu bilmek?
Engin: Güzeldense çok büyük bir şey yani. O kadar hani özellikle bu yüzyılda herkesin en büyük derdi olma noktasında bir şeyi var.
Yasemin: Yani, bir de mesela şöyle bir şey oluyor, pardon sözünün kestim mi bilmiyorum. Kestim mi sen söyle…
Engin: Yok aklımdakileri düşünüyorum da ben gene ağlarım onları söylerken, devam edebilirsin.
Yasemin: Şey diyorlar mesela, çare bulamıyor ya tıp, tıp daha bebek adımlarıyla diyorum ya yürüyor. Kırmızı şarap için diyor doktorlar. Hadi buyurun. Müslüman ülkede kırmızı şarap için diyorlar mecburen. Çünkü iyi geleceğine inanıyorlar halbuki alakası yok. Ne kırmızı şarabın ne bulmaca çözmenin. Biliyorum. Bulmaca çözen, dil öğrenen, sudoku yapan demans hastalarını biliyorum. Evvelden yapıyordu onlar, iyi gelmemiş. Zaten bir kişiye iyi gelmediyse bu iyi gelir diye bir genelleme olamaz. Benim yaptığım gibi bir kişiye iyi gelmişse bu iyi gelir diyebilirsin. Anlatabiliyor muyum? Bu iyi gelir çünkü bir kişiye iyi gelmiş. Ayrıca benim çalışmaları öğrettiğim, yaptırdığım, anlattığım insanların da sağlıkları yüzde yüz iyiye dönüşüyor, hastalıkları geçiyor.
Engin: Burada bir şey geliyor, özellikle demans hastalıklarında artık hani o evreye girildikten sonra bunların yakınlarına nasıl yardımcı olabilirim dünyasına giriyor.
Yasemin: Şimdi o evreye girdikten sonra, sen alsın da iyi ki sordun bu soruyor çünkü ben istiyorum ki herkes kendiyle ilgili şeyleri sorsun ama bir demans hastası gelip de bunu soramayacağına göre.
Engin: Sanki yakınımda var biliyorum. Başka bir arkadaşımın.
Yasemin: Çok güzel, şimdi onlar da, demans hastaları da yakınlarına ‘siz içinize bakmayı unuttunuz’u anlatıyor. Yani enerji boyutunda bunu anlatıyor. Unuttunuz ya, unuttunuz bak ben karşında ayana olarak duruyorum diyor. Anlatabiliyor muyum?
Engin: Onun da bir ifadesi var orada.
Yasemin: Hah. Şimdi onlar da içlerine dönüp kendi travmalarını temizlemeye başladıkça, dönüştürdükçe, kendi kendime yapamıyorum diyen gitsin psikologla yapsın, yapamıyorum diyen ne yaparsa yapsın, bilmiyorum ben ne yapacak ama yapsın yani. Bulsun yolunu. Hayır şu değil yalnız, yoga yapsın yetmiyor.
Engin: Meditasyon falan…
Yasemin: Evet anda kalma meditasyonlarını bol bol yapsın. Bir gün inşallah onu yapalım.
Engin: Meditasyon üzerine konuşalım çünkü burası çok karışık. Yani aslında ben seninle fark ettim, bunun anda kalmakla alakalı bir şey olduğunu.
Yasemin: Umut bana el sallıyor. Niyeyse. Bitirin, kesin diyor. Yok kesmeyeceğiz. Bugün böyle.
Engin: O zaman devam edebiliyoruz değil mi? Şimdi o zaman buradan biraz daha devam edeyim.
Yasemin: Ay pardon çok güzel söyledin, anda kalma harika. Çünkü anda kalma meditasyonları yaparak da insanlar Alzheimer olmazlar.
Engin: Meditasyonu niye yaptıklarının da unutulduğu br furya var şu anda. Meditasyon yapıyorum, niye meditasyon yaptığını unutacak kadar meditasyona sarmış insanlar var.
Yasemin: Tabii tabii, şey de var. Astral seyahat ettin. Ne oldu? Kanser oldum. E olmadı? Veya geçenlerde gördüm ben, sosyal medyada bir diyetisyen küçük hanım, kanser oldum diyor ama ne diyet için en tavsiyeler ne tavsiyeler vermiş. E niye oldun? Yani çünkü bu bitkisel enerji de, düşünce enerjimizin yanında %10 etkisi olabilir.
Engin: Ben bölmek istiyorum burada. Kendimden bildiğim için söylüyorum. Bazen sen bilerek konuşuyorsun, karşıda yansıması tam olarak anlaşılmıyor. Sen bitkisel enerji diye bir şey söyledin, sen biliyorsun onu ve bazen tam algılayamayan kişilerde şey oluyor; bunu ben bildiğim için söylüyorum; burada şunu söylüyorsun, aslında gıdalar da bir enerjidir…
Yasemin: Haa. Bunu demek istiyorum, kısaca. Bir de kısa kısa konuşmaya alıştırdım kendimi, youtube’ta uzun uzun çekmeyelim, seyretmezler, izlemezler diyor ya Umut, o yüzden. Hatta bunu artık anladı herkes diye düşünüyorum. Bitirsek mi yavaş yavaş. Oldu uzun yeteri kadar.
Engin: Buradan kansere devam edebilirdik ama zaten çok bahsettik.
Yasemin: Onu başka bir zaman da konuşabiliriz. Dediğim gibi hasta olmamız ve yaşlanmamız gerekmiyor. Biz bunu normal zannetmekten artık çıkmamız lazım. Mesela benim 8 senedir özel sağlık sigortam yok. İptal ettim. Yok yani neden boşu boşuna para ödeyeceğim. Çünkü biliyorum yani ben de hiçbir şey olmuyor. Süper insan, insanüstü oldum demek istemiyorum ama… bir tarafım, boğazım mı ağrımaya başladı hemen gözümü kapatıyorum. Kime neyi söyleyemedim. Geçen hafta kızıma şunu söyleyemedim. Hoşuna gitmez, onun işine karışmış gibi olurum vs al sana boğazım ağrıdı. Hayalimde söylüyorum, ondan sonra güzel güzel neden söyleyemediğim buluyorum, söylüyorum, ay boğazımın ağrısı geçiyor mesela. Bütün sigortacılar sinir oldu mesela. Olsun ne yapayım? Yani ama şu değil, dönüştürmeden, sağlık sigortasını iptal etmek, çılgınlık. Bu değil. Veya da dönüştürmeden doktora gitmemek. Hayır, gidilecek. O raddeye gelinmişse, midesi ağrıyorsa ve dönüştürmedi ve değiştirmedi… ameliyat da olacak. Her şey olacak. O raddeye kadar getirmiş çünkü kendini. O değil.
Engin: Bu farkındalıkla zaten aslında ‘şu anda bana bir şey oluyor’u çok iyi görüyorsunuz ama olmayınca aylar sonra hatırlıyorsunuz ki geç kalınmış bir duruma da geliyor.
Yasemin: O raddele içsel çalışmayı ben yaparım saçma olur yani.
Engin: Çok teşekkürler, çok faydalı oldu bu sefer.
Yasemin: Ben teşekkür ederim, sağ ol, sağ ol.
Henüz yorum yok