Konuşma ve Dinleme Sanatı [Youtube]

Yasemin: Merhaba Fatma’cığım, hoş geldin.

Fatma: Hoş bulduk Yasemin.

Yasemin: Seni tanıyabilir miyiz? Mesleğin nedir, eğitimin nasıldır?

Fatma: Ben makine mühendisiyim. Özel bir şirkette çalışıyorum. Uzun yılladır, 25 yıl oldu. Çalışmaya devam ediyorum, kısaca böyle. Seninle de arkadaş olduğumdan beri İyi Oldum çalışmalarında birlikteyim ve bundan cidden keyif alıyorum. Hayatıma yeni boyut getirdiğini düşünüyorum.

Yasemin: Mesela neler değişti hayatında?

Fatma: Şöyle; günlük hayat içerisindeki stres ve problemlerle baş etmek benim için daha kolay hale geldi. Bir de en önemlisi insan ilişkilerinde, bunlar beni bazen yıpratabiliyordu. İletişimde işte çok takılı kalabiliyordum. İşte böyle dedi şöyle yaptı, niye böyle dedi… saatlerce bunların üzerinde durmak yıpratıcı olabiliyordu ama bunları o kadar kolaylıkla geride bırakmayı başardım ki, aslında bu çalışmaların ciddi anlamda faydası olduğunu düşünüyorum.

Yasemin: Sağ ol. Çok mersi. Sorun nedir bugünle ilgili?

Fatma: Aslında ben hani bu işlere girdiğimden beri pek çok sorum var. Biliyorsun zaman kısıtımız yüzünden hepsini soramıyorum. Binlerce sorum var. Bir soru da yapabiliriz amma velakin şöyle de bir çalışma da yapabiliriz. Aslında çalışmak istediğim bir konu da var.

Yasemin: Tamam. Birkaç tane çekim yaparız zaten. İyi ki geldin, hoş geldin yani.

Fatma: Mesela benim hep uzun zamandır bir araya geldiğimizde, seninle birebirde çalışmak istediğim bir konu vardı. Bu konu şu; insanlarla iletişim kurduğumda anlatıyorum, karşı tarafın bunu kelime olarak anladığını, hangi dilde olursa olsun çok iyi anladığının farkındayım ama istediğim yere istediğim etkiyi yapmadığımı fark ediyorum. Bu iletişimin etkin ve verimli olması yani bir mümkün olsa beyninde o bölgede, kulağında veya kalbinde o bölgeyi uyaracak şekilde oraya ışınlamak istiyorum o bilgiyi ama nasıl yapabilirim? Çünkü sonuç çıkmıyor, o zaman iletişimim verimsiz oluyor. bu benden mi kaynaklanıyor, dışardan mı kaynaklanıyor? Bunun üzerine çalışma yapabilmemiz mümkün mü?

Yasemin: Şimdi şöyle, dışardan kaynaklandığı da mümkün, o insan nerde ne düşünüyor, nasıl dalgın, dinlemeyi biliyor mu bilmiyor mu, oraları da bilmiyoruz. Biz seninle olan kısmına bakacağız bugün. Şöyle bir şey anlatmak istediğin orada teknik bir şey mi yoksa o kişinin seninle iş birliği yapmasını istediğin bir şey mi yoksa gündelik hayatın içinde, normal ilişkilerinin içerisindeki ilişkilerde mi en çok zorlanıyorsun.

Fatma: Yani her ikisi de olabiliyor zaman zamana ama daha çok herhalde gündelik hayatın içerisindeki o yumuşak şey ilişkiler, hani annemizle babamızla, kız kardeşimizle ve ya yakın arkadaşlarımızla bir şey göstermeye çalışıyorsun, sen farkındasın ama onu o kör noktaya gösteremiyorsun. Veya sen kendin, o görüyor sana ulaştıramıyor.

Yasemin: Yani ben kendimden şöyle bir örnek verebilirim. Ben bu sıkıntıları yaşadığımda sonrada karşımdakine soru sorarak ona fark ettirmeyi seçtim. Yani o zamanda daha etkili olduğunu anladım. Çünkü ben bir şey söylediğimde bilakis daha duvarlarını indirdiğini, daha da savunma mekanizmalarının devreye girdiğini fark ettim ve daha da beni duymaz oluyor, dinlemez değil hakikaten dediğin gibi duymaz oluyor ve o algıya düşmüyor. Yani duysa bile içeride o dediğin noktaya dokunmuyor.

Fatma: Evet dokunmuyor.

Yasemin: O zaman iki şey yapılabilir. Bir tanesi, gerçekten derin nefes alıp verip, kendine içine sorup o anda, bunu şu anda bu kişinin anlaması gerekiyor mu, benim için enden önemli, ben onu kontrol mü etmek istiyorum bu yolla veyahut onu yönetmek mi istiyorum, sadece benim dediğim mi olsun, haklıyı mı kabul ettirmek istiyorum kendini sorgula. Çünkü arada içerde, içimizde bir küçük ses var vır vır vır konuşan bir de bilen tarafımız var. Bir ben var benden içeri dediği Yunus Emre’nin. O bilen taraftan cevap gelecektir mutlaka. Gözün kapalı ve kendini sakin bırakıp sorduğunda. Ha ben bu insanı yönetme yani bunu öğreterek veya bunu söyleyerek yönetmek istiyorum’u fark ettiğinde hemen bir kendine geliyorsun. Yani bende öyle olmuştu, o zaman vaz geçiyorum onu o şekilde bilsin istemekten ama onun faydasına, onun yararına bir şey söylüyorum niye dinlemiyor dediğimde de, e o bana sormadı ki, o bana bir şey danışmadı ki. Bana bir faydan olur mu işte, anne, abla, arkadaşım diye gelip sorsa, gene ona sorularla buldurtmaya çalışırım yani şöyle şöyle bir şey yaşadım, burada ne hissettin ya da burada ne yapmak istedin, o karşındaki ne yaptı, bir sürü şey soruyorum ona. Sorduğum da, o soruların cevabını bulacağım derken beyni çalışmaya başlıyor ve kendi  doğrusunu, kendi iyiliğine olan şeyi buluyor. Bak bu böyledir dediğimde anlamadığı şeyi kendi kendine çok güzel anlıyor

Fatma: Aslında soru sorarak, hem onda bir etki yaratabiliyorsun.

Yasemin: Ama o sana gelip sorduysa, o sana gelip yardım istediyse, soru sorarak ona buldurtmak. Bir tanesi bu yöntem. Bir tanesi, etkin dinlemek. Yani o bir şey anlatıyor mesela bir derdini anlatıyor. Sırf böyle şikayet etmek için değil de gerçekten çözüm içinde gelmiş sana,

Fatma: Arayış içerisinde.

Yasemin: Arayış içerisinde. O zaman da etkin dinlemek, sadece gerçekten dinlemek. Hiç yorum yapmadan, hiç araya girmeden, hiç soru sormada… orada da soru sormamak lazım bu sefer.

Fatma: Soru sormamız gerek.

Yasemin: Ona bir şey buldurtacağın zaman soru soracaksın ama etkin dinliyorsan hiç soru sormayacaksın.

Fatma: Verimli dinlemek.

Yasemin: Sadece hmm hmm diye gerçekten dinlemek ama çünkü enerjiyi alıyor karşımızdaki. Yani boş dinlediğimizin de enerjisini alıyor. Anlatası devam edesi gelmiyor. Dolu dinlediğimizde de alıyor. Dolu dinlemek demek de gerçekten bakayım, şu anda evren konuşuyor, şu anda evren, karşımdakinin ağzından bana konuşuyor, öyle dinleyeyim diye dinledim ben hep. Hatta öyle dinlerken onun sorununun arkasında ne varı da duyabilir oldum. Benim mesela yaptığım çalışmalarda, dinlerken, insanlar konuşurken hem o sözleri dinliyorum, hem de sözlerin arkasın dinleyebiliyorum. O hale geliyor insan. Sen de kendini o hale getirirsen, o zaman karşındakiyle iletişimin muazzam güzelleşecek. Çünkü o ne yapmak istiyor, önce bir ona şöyle bakıp, tamamen içini mi boşaltmak istiyor çünkü o içini boşaltırken de bir şey fark ediyor. Tam anlatırken ya evet ama aslında ben de şurada haksızdım demeye başlıyor mesela. Bu nasıl geldi sana?

Fatma: Bence iyi geldi. Daha böyle etkili, verimli bir iletişim için gerekli. Bir de herhalde kör noktaları insanın kendisi bulması gerekiyor. O arada da birisine bir katkı sağlamak istiyorsa aktif olarak katkı sağlamak istiyorsa galiba kendisine buldurmak gerekiyor.

Yasemin: Aynen. Kendi bulmadan hiçbir değeri yok.

Fatma: Anlıyorum.

Yasemin: Yani yama gibi duruyor bizim ona bulduğumuz, bizim bulduğumuz çok da doğru da olsa fark etmiyor. Hatta sana kızgınlık geliştiriyor, seni ukala bulabilir.

Fatma: Aynen. Yani hap yapıp önüne koymamak gerekiyor. Efor sarf etsin.

Yasemin: Aynen. Bu şeye benziyor. Tırtıl mesela, her tırtıl kelebek olmazmış biliyor musun? Bir sürü uğraşırmış kozayı delmeye, uğraşırmış uğraşırmış, dışarı çıkıp kelebek olan azmış. Yani insanlarda da galiba böyle, kelebek olanlar zaten seni bulacaktır. Kelebek olacak olanlar zaten sana danışacaktır veya bir yerde bir şekilde denk geleceksiniz. Senin bir hareketini örnek alacak, senin bir sözünü örnek alacak sen ona bile söylememiş olsan ve o tırtılı, mesela kozayı kesersen, çıksın da kelebek olsun diye, bu sefer iyice yamuk yumuk bir şey oluyormuş. Tabiatın içinde bunun çok güzel bir örneğidir bu. E sen şimdi ona hap yapıp sunduğunda, kozayı kesmiş oluyorsun.

Fatma: Yani anladığım doğru mu, seninle kontrol etmek istiyorum? Şunu mu diyoruz? Yani orada tırtıla kendini gerçekleştirme süreci verirsek kelebek oluyor. insanlara da kendini gerçekleştirme sürecinde sabır göstermek gerekiyor, bilsek bile sonucu, en büyük katkı bu olacak herhalde.

Yasemin: Kesinlikle. Bir de onlarda beni rahatsız eden dediğimiz zaman, onlar diye bir şey yok ben varım. Merkezdesin ya sen, sen neden rahatsız oluyorsan onu çalışacaksın.

Fatma: Çok teşekkür ederim.

Yasemin: Rica ederim.

Henüz yorum yok

Yorum Yazın