Yuvanın adı Mutlu Arı, tıpkı senin gibi Derin’im, sen de mutlu bir arısın, gülümseyen ve hiç yerinde durmayan, görev bilinci gelişmiş, aferine bayılan… Ama bu resimdeki gibi artık büyümenin farkına varıyorsun zannedersem ve elinin üstündeki yıldızı her gün alabilmek için yuvada neler yapman gerektiğini mi düşünüyorsun? Boşver...

Canımın içi Derin, Sana bazı şeyleri kim öğretmiş olabilir ki? Esnerken ağzını kapatmayı.. Odadan çıkarken elektiriği kapatmayı… oyuncaklarınla oynaman bittikten sonra onları toplamayı… iki yaşında bir çocuğa bunlar mümkün değil öğretilemez! Ancak ve ancak görerek öğrendiğinizi düşünürsek bu durumu anlayabiliriz :) Demek ki bir çocuğa sadece örnek...

Bu hayatta en çok neye sevindiğimi sorsalar çocuklarımın var oluşuna diyebilirim. Onlar doğduklarında benim de her genç anne gibi (üstelik gerçekten de gençtim) bir sürü korkum vardı; Ya iyi bakamazsam.. Bakamadığım için kendimi suçlarsam, beni suçlarlarsa.. Onlara yetemezsem.. Ya yeteri kadar sevemezsem.. Yarın, öbür gün onlar beni sevmezse.. İstemez, yargılar, suçlarlarsa… Ya...

Sevgili Derin, Seninle çok az görüşebiliyoruz, çünkü sen Çekmeköy’de ben Yeniköy’de oturuyoruz, yani şehrin birer ucu. Seni her gördüğümde biraz daha büyümüş oluyorsun. Seni gözlemlemek çok hoşuma gidiyor ve sende fark ettiklerimle yeni bir şey öğreniyorum. Mesela o “no” deyişin bir ömre bedel.. başını omzuna doğru hafifçe eğiyorsun ve o omzunu biraz...